Konu Dışı [Genel Sohbet]

Meteorolojik Model Güncelleme Saatleri
06:30-08:15 (GFS Sabah)
09:00-10:00 (ECMWF Sabah)
12:30-14:15 (GFS Öğlen)
18:30-20:15 (GFS Akşam)
21:00-22:00 (ECMWF Akşam)
00:30-02:15 (GFS Gece)
  • Şu olayı da anlamıyorum abd kim ya,rusya kim ya vs. Adamlar dünyaya yön veriyor. Evet eski türkiye'ye yok ama çapımız belli. Adamların kendi uçağı,otomobili,atom bombası bir sürü şey var. Gerek ekonomi,gerek sanayi her alanda senden çok çok üstünler. Tek bir atom bombası ile haritadan seni silecek güçleri var. Bunları da göz ardı etmemek lazım. Elbet ülkemize sahip çıkacağız,elbet ülkemizi üstün göreceğiz ama bazı gerçekler var. ABD,Rusya'ya kafa tutacak ne askeri-savunma sanayin var,ne ekonomin var. İran yıllardır abd ambargosu altında yaşıyor ama kendi iyi kötü uçağını yapıyor,atom bombası yapıyor ondan kafa tutuyor. Senin hala öyle bir gücün yok.

    Mustafa Kemal ATATÜRK 1881-19∞

  • Bende şunu anlamıyorum. Yok r yaptık yok tırstık bu kadar korkmak nedir. Demişsiniz sura16 senin gücün yok hala diye yapmayın bu kadar acımasız olmayın veya olmayalım.

    Ben korktuk,r yaptık demiyorum. Öyle bir durumda olsa bile illa bizde masa başında bir şeyler almışssızdır bunlar karşılıklıdır. Elbet gücümüz yok diye korkmayalım kabul ama gereksiz çıkışlara da gerek yok. ABD kim demek çok küçümseyici bir cümle. Gerek sanayi,gerek ekonomi,gerek askeri her güçte senin bin katın şuan. Olası bir savaş halinde adamlar askeri gücü bile yığmaz. Kıtalar arası balistik füze ile oturduğu yerden seni bombalar. Dört bir yanını üs yapmış. Her yerin kapalı. İncirlikte konuşlu. ABD'ye karşı koymak kolay iş deil. Papaz Brunson olayında da gördük işte. Dolar o ara nasıl arttı sonunda adamı verdik ne feto'yu alabildik,ne doları eski haline çevirebildik. Üretimimiz dahi yok. Ben realist bakıyorum. Hayaller dünyasında yaşamıyorum. Gönül ister ki ülkemiz çok büyük güç olsun ama gerçekler de yüzümüze vuruyor.

    Mustafa Kemal ATATÜRK 1881-19∞

  • Ben korktuk,r yaptık demiyorum. Öyle bir durumda olsa bile illa bizde masa başında bir şeyler almışssızdır bunlar karşılıklıdır. Elbet gücümüz yok diye korkmayalım kabul ama gereksiz çıkışlara da gerek yok. ABD kim demek çok küçümseyici bir cümle. Gerek sanayi,gerek ekonomi,gerek askeri her güçte senin bin katın şuan. Olası bir savaş halinde adamlar askeri gücü bile yığmaz. Kıtalar arası balistik füze ile oturduğu yerden seni bombalar. Dört bir yanını üs yapmış. Her yerin kapalı. İncirlikte konuşlu. ABD'ye karşı koymak kolay iş deil. Papaz Brunson olayında da gördük işte. Dolar o ara nasıl arttı sonunda adamı verdik ne feto'yu alabildik,ne doları eski haline çevirebildik. Üretimimiz dahi yok. Ben realist bakıyorum. Hayaller dünyasında yaşamıyorum. Gönül ister ki ülkemiz çok büyük güç olsun ama gerçekler de yüzümüze vuruyor.

    Yorumunuz sizi bağlar ben sizi kast etmedim genelledim.

    Bence hâlâ gömüyorsunuz yorumunuz da. Siz gerçekçi bizler hayal dünyasındayiz öyle mi bırakın Allah aşkına. Neyse fazla uzatmayacağım çünkü herhangi bir sonuca varamayız.

  • Ya Allah aşkına gidin şu YouTube dan Amerika market fiyatları videolarını izleyin ya bu bile aramızdaki farkı gözler önüne seriyor bunu söyleyince sen ulkeni sevmiyor musun diyorlar emin olun ki ben sizden daha çok seviyorum ülkemizi ki bunları dile getiriyorum..

  • Allah kimseyi ABD kimmiş ya diyecek kadar gerçeklikten uzak etmesin, bambaşka bir seviye bu. Ülkeni sevmek başka, realist olmak başka. Bilgisayar oyunu falan mı sanıyorsunuz bu işleri anlamıyorum ki.

  • Sakin beyler kim nereyi vermiş öyle kolay mı oruç reis sadece bakım için orda tekrar açılmayacak diye bişey yok. Mavi vatanın hiçbir karışının müzakeresi diye bir olay yok İzmir falan girmiş neler oluyor yapmayın. Enis 22 neyin R sinden bahsediyorsun Abd kimmiş kardeşim.

    Bak hocam..

    Lozan hükümlerine göre ağır silahlar konmamasi gereken adalara Yunan Kuvvetleri her türlü ağır silahı koyuyor..

    Kaldı ki söz konusu adalar 2004 yılından bu yana aynı durumda fakat sözüm ona AB üyesi olacağız ve Yunanistan bizim için lobi yapacak diye göz yumuldu..


    Bugün geldiğimiz noktada karşı taraf gemi aziya almış vaziyette Fransa'dan savaş uçakları satın alıyor.

    BAE nin savaş uçaklarını bize karşı destek olsun diye adalarına indirtiyor..

    Fransa'nın savaş gemisini yardıma çağırıyor ve ABD li yetkililer de Yunan tarafını haklı gösteren açıklamalar yapıyorlar.


    Doğu Akdeniz meselesinde ise eğer farkındaysanız Mısır'a 8-9 yıldır ağır silah ve teçhizat desteği verilip ordusu güçlendiriyor ve bugün onlar da karşımızda yer alıyor..


    Önümüze sürülen maşalar ve arkasında yer alan ülkeler net bir biçimde ortadayken ve amaçları belli iken, kiminle neyin müzakeresi yapılıyor?


    İzmir örneği abartılı gelmiş olabilir..

    Fakat siz bugün sonuna kadar haklı olduğunuz ve dünyaya vatan olarak ilan ettiğiniz yerlerden feragat ederseniz yarın dediğim ölçüde talepleri seslendirenleri de duyarsınız..


    Unutmayalım ki 1800 lerle birlikte başlayan tavizler sürecinin sonunu bu millet 1919 da Yunan askerlerini İzmir Kordon'da görerek yaşamıştı..

  • HEİDİ, NEDEN ÇIPLAK AYAKLI?

    Bir çoğumuzun özellikle de çocukluğunu 80’ler ve 90’lar da yaşayanların severek takip ettiği çizgi film kahramanı Alp Dağlarının sevimli kızı Heidi’yi hepiniz bilirsiniz.

    Peki Heidi yaz kış neden hep çıplak ayakla dolaşıyordu? Hiç düşündünüz mü? İlk akla gelen, Heidi’nin özgür ruhundan dolayı ayakkabı giymeyi kendisinin istemediğini yönünde. Ancak gerçek hiç de öyle değil, hatta şok edici... Heidi bir köle çocuktur ve dönemin İsviçre yasalarına göre köle çocuklar ayakkabı giyemez...

    Orjinal hikayenin yaratıcısı Johanna Spyri, 53 yaşındayken yazdığı Heidi yoluyla, 80’lere kadar İsviçre toplumunda konuşulması tabu olarak kabul edilen çıplak ayaklı çocuklar hadisesine dikkat çekmiştir.

    Peki nedir bu olayın aslı? Heidi’nin gerçek hikayesi ne?

    Heidi’nin gerçek hikayesi Verdingkinder diye anılan çıplak ayaklı çocuklar, amiyane tabirle köle çocuklar ile başlıyor.

    İsviçre’de gayri meşru olarak dünyaya gelen, anne babası hapiste olan, suç işlemiş yahut kimsesiz kalmış çocuklar kilise papazları tarafından onlara bakabilecek kişilerin yanına yerleştiriliyor ya da bir başka deyişle satılıyorlardı.

    Toplum tarafından dışlanan bu çocuklar çiftliklerde çalışmaları için kiralık olarak verilir veya şehir, kasaba merkezlerinde kurulan çocuk pazarlarında ev işlerinde kullanılmak üzere satışa çıkarılırlardı.

    Çocuklar satın alındıklarından itibaren onları satın alan kişinin vesayetinde sayıldıkları için, başlarına gelen dayak, işkence, taciz ve hatta tecavüz vakalarıyla hiç kimse ilgilenmezdi. Çünkü bu çocuklar toplumun gözünde iyi bir ailenin yanına yerleştirilerek kurtarılmış sorunlu çocuklardı ve şikayet etmek yerine kurtarıldıkları için sadece minnettar olmalıydılar!

    Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı, hatta öyle ki, bir çok aile bu çocukların ayakkabılı “normal çocuklardan ayırt edilmesinde kolaylık sağladığından zavallı çocukların çıplak ayakla dolaşmasının daha uygun olduğunu düşünmekteydi!

    İsviçre toplumunun üstü kapalı olarak işlediği bu kölelik sistemi ilk bakışta çok uzak bir tarihe ait kötü bir anı gibi geliyor, ancak İsviçre’de Verdingkinder denilen bu kölelik sistemi, inanması güç bir şekilde 1981 yılına kadar tam olarak yasaklanmadı!

    Daha da kötüsü İsviçre devletinin şuan bazıları hala hayatta olan bu insanlardan resmi olarak özür dilemesi ise ancak 2013 yılında mümkün oldu.

    İsviçre toplumunun garip bir şekilde kanıksadığı ve tepkisiz kaldığı bu olaya yükselen ilk sesler ancak yabancılardan geldi. Bir Rus doktorun, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlaması bu olaya yükselen ilk seslerden biridir.

    Bu tür vakalarda doktorlar çoğunlukla ölü çocuğun ölüm sebebini görmezden geliyor ve üstünü kapatıyordu. Yani doktorun yaptığı bu eylem hiç rastlanan bir durum değildi. Sonuç olarak Rus doktorun hazırladığı bu rapor otoriteler tarafından dikkate alınmadı ve doktor farklı milliyeti yüzünden dışlandı. Bu olaydan sonra bazı kadın örgütleri ve sendikalar da çocuk kölelerin durumuna karşı seslerini yükselttiler. Ayrıca bazı yazarlarda bu olaya karşı tavır aldılar.

    Kendiside Verdingkinder adı verilen kölelik sisteminin kurbanı olan yazar Carl Loosli annesi ve babasını doğru dürüst göremeden 11 yaşına kadar çiftliklerde çalıştırılıp tacizlere uğramıştı. Yazarlık yaptığı dönemde başına gelenlere sessiz kalmadı ve bu konu üzerine yazılar yazdı.

    Ne yazık ki, İsviçre’nin tabu olarak kabul ettiği ve kanıksadığı bir sisteme çomak sokmaya çalıştığı için yazdıkları hiç bir zaman ciddiye alınmadı ve yaşadığı dönemde değer görmeyen bir yazar olarak kaldı. Ayrıca ünlü ressam Albert Anker de İsviçre yaşamını yansıttığı tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi amaçlamıştır.


    (Alıntı)

    Kıssadan hisse medeni kanunu örnek aldığımız ülkenin durumu şaşkınlık verici bir durumda. Okuyunca haberiniz oluyor:)--

    soru-isareti(1).jpgBir ihtimal daha var...