Screenshot_20221214-235816.jpg
Screenshot_20221214-235731.jpg
Screenshot_20221214-235802.jpg
Screenshot_20221214-235752.jpg
Sene 2016... Yılbaşı sistemi hatırlayan var mı? Karasu Kaynarca hattı acayip dek almıştı. Köyde mahsur kaldığım zaman.
Screenshot_20221214-235816.jpg
Screenshot_20221214-235731.jpg
Screenshot_20221214-235802.jpg
Screenshot_20221214-235752.jpg
Sene 2016... Yılbaşı sistemi hatırlayan var mı? Karasu Kaynarca hattı acayip dek almıştı. Köyde mahsur kaldığım zaman.
Bu güzel konuyu açıpta bizi eski anılara götüren Enes Mirza kardeşimize ve sohbete iştirak eden başta Vehbi kardeşim olmak üzere herkese teşekkür ederim
Otobüs duraklarının karşısında köşede bir fırın vardı anneme oradan küçük susamlı kandil simitleri den aldırırdım.
Fethiye caddesinde yediğim sokak simitlerinin tadı hala damağımdadır😀
İzmit'in simidi bir başkadır Ama her bir toprağı çok değişti cok...
karakaplı defteri bi açalım bakalım
ffbce539d.jpgb23f0d01302a5.jpga7449909550eddbf8f8b1.jpg54adccb196205b46d3026a.jpg
Lütfen geri gelsin , piyasada noodle kalmaz herkes bunu yer.forum.havaforum.com/attachment/135025/
Tadı ağzıma geldi hocam yoğurtla beraber tüketiyordum o zaman biraz küçüktüm geçenlerde benim de aklıma gelmişti noldu bu makarnaya diye noodle zararlı olduğu için tüketmiyorum bunu gerçekten özledim. Aklıma reklamları geldi
yildiz-hlding-ulker-nissini-makarneks-reklam-filmi-alp-kirsan-ultrarpm-0.jpg
DİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşiktaş’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELA
II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur.
Alles anzeigenDİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşiktaş’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELAII. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur.
Mart kapıdan baktırır geçen sene fazlaca tecrübe ettik sanıyorum
Konu hayırlı olsun. Çok güzel seçim olmuş.
846aa4b37b5ee8.jpgBendeki en anlamlı fotolardan birtanesi.Bu foto 2012 yılında sınır karakolunda,gece 03:00 sularında, çatışmaların ortasından kaçıp perişan ve yaralı haldeki ailesi ile birlikte Türk askerine sığınan gözleri korku içinde bir yavrucak.Kollarıma aldığım bu minicik,şimdi kim bilir ne kadar büyümüştür..
İstanbul - Şişli Osmanbey/1987 kışı.
1972 Kışı Yer Adana Kızıldere Köyü rakım 100 Metre denize çok yakın.nadir ve belkide uzun yıllar görülmeyecek bir kare yerde 3 4 cm kar var.foto bana ait degildire7ee58b24e99127828958c.jpg
Konu güzel olmuş yeni gördüm emeğinize Sağlık
Enes Mirza Konu hayırlı olsun
12183825_925463864203941_2776291824664486794_o.jpg
resimler arsivden. bir çoğunun nerede çekildiği belli değil
846aa4b37b5ee8.jpgBendeki en anlamlı fotolardan birtanesi.Bu foto 2012 yılında sınır karakolunda,gece 03:00 sularında, çatışmaların ortasından kaçıp perişan ve yaralı haldeki ailesi ile birlikte Türk askerine sığınan gözleri korku içinde bir yavrucak.Kollarıma aldığım bu minicik,şimdi kim bilir ne kadar büyümüştür..
Arkadaşlar bu fotoya çok üzülenler olmuş.Ayşeciğin ve ailesi için gerekli ne varsa,bu arada ismini Ayşe koymuştumGerekli ne varsa, hatta çok daha fazlasını yapıp,sağ salim yetkili yerlere teslim edilmiştir.Bu fotoyu 2012 den sonra 2. Paylaştığım yer burası.İnşallah birgün “aaa bu benim küçüklüğüm”diyen bir genç kızımıza denk geliriz : )
Bu güzel konuyu açıpta bizi eski anılara götüren Enes Mirza kardeşimize ve sohbete iştirak eden başta Vehbi kardeşim olmak üzere herkese teşekkür ederim
Bilmukabele kardeşim , ben teşekkür ederim her zaman
1976 senesi. Adapazarı. Uzun Çarşıdan Kuyudibine giderken
Hocam yeni konu hayırlı olsun. Körfez güneşi de mi yıkılacaklar arasında
Teşekkürler Hocam proje bu şekilde Körfez Güneşi gözükmüyor gibi inşAllah yıkmazlar