Tarım - Coğrafya İlişkileri ve Tarımın Stratejik Önemi ve Gelişimi

Meteorolojik Model Güncelleme Saatleri
06:30-08:15 (GFS Sabah)
09:00-10:00 (ECMWF Sabah)
12:30-14:15 (GFS Öğlen)
18:30-20:15 (GFS Akşam)
21:00-22:00 (ECMWF Akşam)
00:30-02:15 (GFS Gece)
  • TARIM - COĞRAFYA İLİŞKİLERİ

         Tarım, yeryüzündeki belli başlı üretim şekillerinden en gerekli ve de en yaygın olanıdır. Tarımın yeryüzündeki en yaygın fââliyet olması yanında tarım toprakları da yeryüzünün en önemli kaynaklarıdır. En önemli üretim şekli olan tarımda; iklim, litoloji, yerşekilleri, toprak oluşumu önem arz etmektedir. Coğrafyanın alt dalları olan beşerî ve fizikî coğrafya tarım üzerinde oldukça etkiye sahiptir. Yalnız bazen beşerî etkiler fizikîye oranla daha etkili olabilmektedir. Nüfus, kültür, teknolojik düzey, yatırım olanakları, sermaye, pazar ve pazarlama, tarımsal toprakların durumu (mülkiyet, büyüklük, parçalı oluşu vs.), devletin tarıma müdahalesi yani devletin tarım politikâsı etkilidir. Dâimi yerleşmeler, tarım üretim şekliyle beraber gerçekleşmiştir. Mezopotamya bölgesinde tarım fââliyetleri ve yaşama ilişkin bilgiler mevcuttur. Toprağın ekilip biçilmesinde insan fââliyetlerinin etkisi vardır, insanın rolü büyük önem taşır. Dünyadaki yerleşmelerin dağılışına bakıldığında seyrek ya da sık doku yerleşmelerin hepsinde aynı derecede tarım yapılamamaktadır. İnsan ırkının olduğu yerde tarıma gereksinim duyulur. Tarımın önemine bakıldığında insanın en temel ihtiyacının karşılayan fââliyet olduğunu görürüz (beslenme, giyinme, barınma vb.). Coğrafya, insanlar ve yer (mekân) ile bunlar arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır. Yani yer ve insanlar arasındaki ilişkiler coğrafyanın konusunu oluşturur. Şimdi tam olarak tarım ile coğrafya arasındaki korelasyona gelelim. Zaman zaman tarımın fizikî coğrafya ile olan ilişkisinin, beşerî coğrafya ile olan ilişkisinin gerisinde olduğu biraz önce belirtmiştim. Determinizm ve possibilizm yaklaşımlarını burada parantez içine alayım. Bir üretim şekli olan tarım, doğa koşullarına bağlılıkta ve doğayla en fazla ilişkisi olan bir fââliyet olması bakımından doğrudan coğrafya ile ilişki içerisinde kalmak zorundadır. Klimâtik faktörler, topografya (yüzey şekilleri), toprak yapısı vb. tarım açısından önemlidir. Tarımın suya muhtaç olması ve su olanaklarından yararlanmak durumunda olması gene bir gösterge pozisyonundadır. Tarım, arz – talep dengesinden etkilenmektedir. Arz; tarımın yapıldığı mekânı ifâde eder. O coğrafî mekânın yüzey şekilleri, iklimi, su ve bitki örtüsüdür. Talep; insan olarak algılanır. İnsanla beraber nüfusu, ekonomik dağılışı, pazar ve ulaşım olanakları ve sermayesidir. Tarımın beşerî coğrafya ile olan bağlantısı ekonomik istihdâm boyutundadır. Morfoloji, toprak, iklim, insan, bitki örtüsü tarımı doğrudan etkileyen etmenlerdendir. Nüfus artış hızı ve nüfusun dağılışı, tarım alanlarıyla ve tarım ile ilişkilidir. Beşerî coğrafyanın tarım üzerinde gösterdiği etkisine bakıldığı zaman politika, strateji, uluslar arası pazarlar, iç pazar, dış pazar, hinterland gibi faktörlerin etki yaptığını görürürüz. Örnek verecek olursam; Akdeniz havzası yani İspanya, Yunanistan, Türkiye gibi ülkeleri zeytin açısından kıyasladığımız vakit beşerî coğrafyaya vurgu yapmış oluruz. Çünkü bunda üretim ve ihrâcattaki politikâlar önemlidir. Her yerde tapılan tarım farklıdır. Bakıldığı zaman Akdeniz havzasında, orta kuşakta monokültür yetiştiriciliği yoktur. Çünkü morfoloji, yerşekilleri, parçalı olan yapı monokültürün önüne set çeker. Akdeniz havzasının; Türkiye’nin morfolojisi dağınık ve parçalıdır. Büyük alanlarda makineli tarım yapılmaktadır. Makineli tarım, monokültürün yapılmasını sağlamaktadır. Ülkemizde yüzey şekillerinin engebeli ve parçalı olması, kısa mesafelerde değişmesi gözlemlenmiştir. Bu unsur, Türkiye’de ticarî tarım yapılmasını engeller. Ticarî tarım demişken hatırlatmakta fayda var. Tarım üretim biçimini ekonomik olarak 2’ye ayırıyorduk. Geçim tipi tarım yani geleneksel tarım yöntemlerinin kullanıldığı, ihtiyacımızı karşılayan ve fazlasını yakın pazarlarda satmaya dayalı tarım; diğeri ise ticarî tipi tarım yani profesyonelce yapılan, daha çok pazara yönelik olan ve pazara yarayan, daha fazla teknoloji kullanılan, girdi kullanılan [ağırlıklı olarak gübre, ilaç, farklı sulama, tohum (GDO), hastalıkla mücadele, yetiştirilen ürün] gibi girdileri olan tarım tipidir. Tarım, ekonomik bir sektör olduğu için ekonomi içinde irdelenebilir. Coğrafyacılar için dağılış ilkesi (Ne nerede yetişiyor?) çok önemli iken zirââtçiler ürün yetiştirilmesiyle ilgilidir. Nasıl birden fazla ürün elde edebiliriz diye uğraş verirler (Ürün, en fazla nerede ve nasıl elde edilebilir?). İktisât ve işletmeciler ise tarımın ihracatı, gayrî safî millî hasıla içindeki yeriyle ilgilenmektedirler. Son olarak da şunlarla toparlayayım, binevî özet geçeyim: Ulaşım, iklim, strateji, siyasî, ekonomi, jeoloji, topografya gibi birçok alanda kullanılan coğrafya terimi kuşkusuz tarımla da doğrudan ilgilidir. Tarımla coğrafya arasında bir araştırma, bilim alanı olarak kurulan ortaklık, mekânsal olan bir ortaklıktır. Var olan coğrafya, toplumun üzerine başlıca iki adet tarımsal sorumluluk yükler; ilki coğrafyanın elverişliliğini en iyi düzeyde değerlendirmektir, diğeri ise olumsuz etkenleri teknoloji aracılığıyla en aza indirmektir. Tarımın doğal koşullara kökensel bağlılığı bilinen bir gerçektir. Doğal koşullar ise genellikle coğrafyanın iklimsel özelliklerini belirler. Tarımsal üretim etkinliği yağışların, hava ısısının, diğer ögelerin durumuna göre biçimlenir. Hatta ürün türleri yönünden de belirtilen etkiden söz edilebilir. Tarım ile yeryüzü şekilleri arasındaki ilişki de önemlidir. Dağlık, düzlük bölgelerin dağılımı ürünlere de yansıyacaktır. Örneğin fındık genellikle eğimli alanlarda yetiştirilir (Ülkemizde Doğu Karadeniz bölümünde...). Üretim, toplumsal (beşeri) özelliklerden (gelenek, alışkanlık, deneyim, çevre, vd.) etkilenir. Balıkçılık, kıyı bölgelerinin üretim dalının başını çekmektedir. Aynı zamanda coğrafya denince hayvancılık da düşünülmelidir. Hayvancılık için geniş otlaklar, söz konusu alanların oluşması için uygun iklim koşulları gerekir. Evcil hayvanların, kümes hayvancılığının, arıcılığın varlığı da mekânın doğal yapısına bağlıdır. Ülke coğrafyasının su olanaklarını iyi bilmek, savurganlığa yol açmadan, optimum biçimde kullanmak konunun bir diğer önemli boyutudur. Yeryüzünün geleceğinde su miktarının azalacağı, suyun daha değerli olacağı çeşitli bilimsel çalışmalarda belirtilmektedir. Yine bu amaçla uygun sulama tekniklerinin uygulanması yönünde gelişmeler sağlanmaktadır. Yani yolun neresinden çıkarsak çıkalım tarım ile coğrafya birbirine tarihsel ve coğrafîk olarak kenetlenmiştir ve ilişkisi eski çağlardan beri süregelmekte ve devam etmektedir. Birtakım beşerî etkilerin sayesinde tarım üzerinde belirli politikâlar uygulanır. Coğrafyanın tarıma etkisinin olduğu kadar da tarımın çevreye etkisi vardır (doğal ve kültürel çevreye). Bu ilişkiler ağı içerisinde nüfusun da 2 türlü etkisi bulunmaktadır. İlki; nüfusun kendinin pazar oluşturması. Hızlı artan nüfus, tarıma tehdit olarak görülür. İkincisi; nüfusun demografik özelliklerinin tarımla ilişkilendirilmesi. Yani eğitim seviyesi arttıkça tarıma olan ilgi azalır. Yaş ilerledikçe ise doğa ve tarıma olan ilgi artar (Kırsal alanda yaşama isteğinin yükselmesi). Tarım ile coğrafyanın ilişkisine basit bir örnek verecek olursam; yılın büyük bölümünde kış mevsiminin egemen olduğu kuzey ülkelerinde, böylesi bir coğrafyada ve iklimde yapılacak tarımın boyutu çok sınırlıdır.

  • TARIMIN STRATEJİK ÖNEMİ VE GELİŞİMİ


         Tarım sektörü, bir ülkenin ekonomik kalkınma sürecinde stratejik bir rol oynamaktadır. Zaten gelişmiş ülkelerin ekonomik refâhına önemli bir katkıda bulunmuştur ve daha az gelişmiş ülkelerin ekonomik kalkınmadaki rolü hayatî öneme sahiptir. Diğer bir deyişle, kişi başına gelirin düşük olduğu yerlerde tarım ve diğer birincil sektörlere ağırlık verilmektedir. Tarımsal üretimdeki artış ve kırsal topluluğun kişi başına düşen gelirindeki artış, sanayileşme ve kentleşme ile birlikte, sanayi üretimindeki artan talebe yol açmaktadır. Ekonomik kalkınma süreciyle boğuşan dünyanın az gelişmiş ülkeleri şimdiye kadar kişi başına düşen geliri daha yüksek bir hâle getirmenin bir yolu olarak sanayileşmeye aşırı vurgu yapmanın önemini öğrenmişlerdir. Bu sebeplerden dolayı endüstriyel ve tarımsal gelişmeler alternatif değillerdir, ancak tamamlayıcılardır. Hem girdi, hem de çıktı açısından karşılıklı olarak destekleyici niteliktedir. Artan tarımsal üretim ve verimliliğin ülkenin genel ekonomik kalkınmasına önemli ölçüde katkıda bulunduğu görülmektedir. Tarım sektörünün daha fazla gelişmesine daha fazla önem verilmesi rasyonel ve uygun olacaktır. Tarım, ekonomik kalkınmaya katkısını şu yollarla yapar: Ekonominin tarım dışı sektörlerine gıda ve hammadde sağlayarak kırsal kesim tarafından satın alma gücünün üzerine tarım dışı sektörlerde üretilen mallara talep yaratarak tarım dışı sektöre yatırılacak tasarruf ve vergiler şeklinde yatırım yapılabilir. Nitekim eğer ekonomik kalkınma süreci başlatılacak ve kendi kendini idâme ettirecekse tarım sektörü ile başlamalıdır. Tarım ekonomik fââliyeti, insanlık ve sanayileşme için hammaddeye temel bileşenleri sağlayan bir ekonominin belkemiği konumundadır. Tarım sektöründe günümüzdeki en somut sorunlardan biri ürünün üreticiden tüketiciye ulaştığı süreçte yani ürünlerin tarladan sofraya gidene kadar olan değer zincirindeki aktörlerin fazla sayıda olmasıdır. Hayvancılık ve tarımsal ürün çeşitliliğinin giderek azaldığı günümüzde pek çok ülke, sektörün daha güçlü bir şekilde muhafaza edilmesi adına tarımın önemli bir boyutu olarak gördükleri verimli ve sürdürülebilir gıda güvenliği hususunu desteklemektedir. Tarımın, dünyamızdaki stratejik önemi bu yazılanlara göre hayatî değere sahiptir ve tarımda sürekliliğin ve kalkınmanın sağlanması hem gelişmiş, hem az gelişmiş ülkeler için son derece gereklidir. Mekânsal farklılıklar, Dünya genelinde farklı ürünlerin yetiştirilmesini ve bağlantılı olarak da tarımsal ürünün farklı stratejik önemlerinin olmasını sağlamışlardır. Dünyada tarım, kronolojik olarak 3 (üç) devrim ile gerçekleşmiştir. I. Tarım Devrimi’nde bitki ve hayvanlar ehlileştirilmiştir. Elde edilen tüm deliller gerek bitki gerekse hayvan ehlileştirilmesinin esas potası olarak Ortadoğu’daki dağ eteklerinin önemini işâret etmektedirler. Yabanî tahıllar ile ekilip biçilen bitkiler birbirlerinden oldukça farklıdırlar. Farklılık, bitkilerin hayatta kalması ve yayılması gerektiğinde uygulanan bir işlem olarak tohum biyolojisinde yatmaktadır. İnsanlar, buğday ile çavdarın sert türlerinin hayatta kalmasını sağlamışlardır. Yeni mekânlara göç ettiklerinde de beraberinde bu bitkileri de taşımışlardır. Örneğin; günümüzden 11000 yıl evvel Ortadoğu’da ilk ehlileştirilen hayvan koyun olmuştur. Diğer hayvanlar ise; keçi ve belki de domuz bu bölgede ehlileştirilen diğer hayvanları oluşturmuşlardır. Günümüzden yaklaşık 6000 yıl önce köy tarzında tarım fââliyeti, Ortadoğu’nun yüksek kesimlerinden önce Dicle ve Fırat nehirlerinin alçak alüvyâl alanlarına, daha sonra da Nil Nehri Vadisi’ne yayılmıştır. Bir ekonomik fââliyet olan tarımın ilk gelişti bölgeler: Orta Amerika, Orta ve Kuzey And Dağları, Batı Afrika (Tarım – Kadın İlişkisi), Etiyopya, Güneybatı Asya, Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Kuzey Çin’dir. Çanak – çömlek yapımı ilk bu devirde yapılmaya başlanmıştır. Tahıl üretimine önem verilmiştir. Yeni dünyada gıda toplayıcılığından gıda üretimine geçiş Meksika’da ve And Dağlarının kuzeyinde gerçekleşmiştir. Daîmi yerleşmelerle tarım başlamaktadır. Geleneksel anlamda tarımsal üretimin başlamasıyla I. Tarım Devrimi başlamıştır. Ağırlıklı olarak Mezopotamya bölgesinde gerçekleşmiştir. Ticarî mânâda değil de geçimlilik anlamındaki tarımsal etkinliklerdir. Dünya’nın her tarafında seçilen ve tarımı yapılmaya başlanan ürünler çok büyük bir çeşitliliğe sahiptir. Kısa zamanda bunlar, bulundukları kültür ocağından dışarıya; başka yerlere yayılmaya başlamışlardır. Sonuç olarak bu devrimde daha çok hayvanların ehlileştirilmesi ve bitkilerin yetiştirilmesi söz konusudur. Tarım, bu devrimde sedanter ya da semi-sedanter olarak yapılıyor. II. Tarım Devrimi’nde (yaklaşık olarak M.S. 1000’lerde başlıyor) tarım alanları açılmıştır ve ormanlık alanlarda azalma gözlemlenmiştir. Toplu sınıflar çıkmaya başlamıştır ve demir saban ortaya çıkmıştır. Tarımsal ürün çeşitliliği ortaya çıkmıştır ve üründe rotasyon başlamıştır. Köy – kasaba – kent ayrımının patlak verdiği dönemdir ve örgütlenme başlamıştır. Bu tarım devriminde beden gücü önplana çıkmıştır. Sanayi devriminin zeminini bu devrim hazırlamıştır. Ortaçağ tarımında meydana gelen birkaç toplumsal, ekonomik e teknolojik değişim Batı Avrupa’daki kır hayatının dokusunu da değişime uğratmıştır. Kuzey Avrupa’nın coğrafî görünümünü (landspace) de yeniden biçimlendirmiş, geniş ölçüde daha üretici bir tarımsal sistem yaratmıştır. Tarımsal yaşamdaki bu değişimlere katkıda bulunan en önemli 3 unsur şunlardır: Kuzeyin nemli-killi topraklarını tarıma açmayı mümkün kılan demir sabanın kullanılmaya başlanması / Tarla sürme ve yük taşıma amacıyla atın kullanılması / Tarımsal üretimi arttıran üçlü tarla ürün rotasyon sisteminin geliştirilmesi. İşgücünden tasarruf, tarla drenajındaki iyileştirmeler ve yeni alanların tarıma açılması, hepsi birlikte Kuzey Avrupa’da üretimi arttırmış ve tarımda devrim, diğer gelişmelerle birlikte alındığında da II. Tarım Devrimi’ni ortaya çıkarmıştır. Sonuca gelecek olursak bu devrimde makineli tarım yapılıyor. İnsan ve hayvan gücüne dayalı üretim önümüze geliyor. Bu dönemde daîmî yaşam pekişiyor ve ormanlar tarımsal araziye açılıyor; arazi kullanımında ciddi gelişmeler yaşanıyor. Bu devrimde feodal düzen ve işçi sınıfı ortaya çıkıyor. Yaş sebze ve meyve üretimi yapılıyor ve ticaret gelişiyor. III. Tarım Devrimi’nde biyoteknolojik ilerlemeler önplana çıkıyor. Bu devrim 20. yüzyıl olayıdır. 1960’larda merkezleştirme, türlerle oynama yapılıyor. Yapay pirinç üretimi ilk ürün olarak kayda geçmiştir. II. Devrimden kalma insan ve hayvan gücünün yerini bu devirde teknoloji ile bilim ele geçirmiştir. Kimyasal tarım, imâlatın gelişmesi, konserve, dondurma, paketleme ve saklama bu devirde gelişmiştir. Farklı bir deyişli bu 3. Devrim günümüzün devrimidir. Bir pencereden de ülkemize bakacak olursak; ülkemizin tarımı siyasî, ekonomik, toplumsal ve teknolojik nedenlerden dolayı gelişememiştir. Üçüncü Tarım Devrimi, küresel talep ile dünya tarımsal üretimi arasındaki uçurumu daraltmaya çalışmaktadır. Bu devrim, tarlalarda değil de genetik mühendisliğinin modern teknikleriyle laboratuarlarda geliştirilen ve yüksek verim alınan ürünlerin olduğu bir dönemdir. Biyoteknoloji çağının sonucu olarak bu devrimi işaretleyebiliriz. Bu tarım devriminin başlangıcı olarak 1960’larda Filipinler’de bulunan bir Pirinç Araştırma Enstitüsü’nün Çin’in Cüce Pirinciyle, Endonezya Pirin Türünün merkezîleştirmesi kabûl görmektedir. Üçüncü devrimin 3 aşaması vardır: Makineleşme / Tarımda verimi arttırmak için kullanılan inorganik gübre, bitki hastalıklarına çeşitli ilaçların uygulanması / Gıda imâlatı. Son olarak; tarımın stratejideki yeri dünyada öylesine ağırdır ki devletler, tarım ile âlâkalı kamu kuruluşları kurmuşlardır. Bunların yanı sıra (farklı bir örnek verecek olursam) Kuzey Amerika’ya özgü olarak ortaya çıkmış, büyük tarım işletmeleri olan farmsteadlar vardır. Modern ve makineleşmiş tarım metodları kullanılmaktadır. Bu yerler, yüksek verimlilikte ziraî üretim yapmaktadırlar. Fakat bu yerdekiler, ekonomik avantajları fazla olsa da izole bir yapıya sahiptirler ve sosyal bağları çok zayıftır.