Herşeyiyle Kaz Dağları

Meteorolojik Model Güncelleme Saatleri
06:30-08:15 (GFS Sabah)
09:00-10:00 (ECMWF Sabah)
12:30-14:15 (GFS Öğlen)
18:30-20:15 (GFS Akşam)
21:00-22:00 (ECMWF Akşam)
00:30-02:15 (GFS Gece)
  • (İDA)KAZDAĞLARI



    KAZDAĞLARI


    Alpler'den sonra dünyanın en fazla oksijen üreten dağının Kaz Dağları olduğunu biliyor muydunuz?

    Mitolojideki ismi İda olan Kaz Dağları'nın jeolojik konumu nedeniyle oluşmuş ilginç bitki örtüsü, iklim ve toprak yapısı sayesinde bu bölge devamlı olarak yüksek oranda oksijen üretiyor. Ayrıca Ege Denizi'nin kıyılarına kadar inen Kaz Dağları'nda hem kara hem de deniz iklimi birlikte görülüyor. Çanakkale Boğazı'ndan gelen hava akımları, karadan denize doğru oluşan bir oksijen hareketi oluşturuyor.


    ARDIÇ AĞACI Üreme Hikayesi...


    Üremesi , bir başka türe bağlı bir ağaç türü. Ardıç ağacı tohumlarını yere döker ancak bu tohumlar bir ardıç kuşu (Karatavuk) tarafından yenmedikçe hiçbir işe yaramaz. Ardıç kuşunun sindirim sisteminde ardıç ağacının tohumlarının kabukları açılır. Ardıç kuşu dışkısı ile birlikte toprağa karışan tohumlar tutar.


    Kazdağ Göknarı


    Doğal ve Kültürel Kaynak Değerleri


    Kaz Dağları, doğal ve kültürel kaynak değerleri açısından oldukça zengin bir potansiyele sahiptir. Bu değerler Kaz Dağı kütlesinin tümüne dağılmış durumdadır. Bunlardan Adatepe ( Gargaran Tepesi ), eski Yunan kültürüne göre tanrılarına kurbanlar sunmak üzere yapılmış bulunan Zeus Sunağı’na ev sahipliği yapar. Tuzla Köyü’nde bulunan 1366 yılında yapılmış olan Hüdavendigar Külliyesi, Çanakkale ve yöresindeki ilk ve orta devir eserlerinden, kitabesi olan ve 600 senedir ayakta olan tek eserdir. Hüdavendigar Camii halen kullanılmaktadır. UNESCO’ dan özel ödül almış, Türkmen kültürünün iş aletlerinden giysilerine, çadırlarından ev gereçlerine kadar yüzlerce ürünün sergilendiği Tahatakuşlar Etnografya Müzesi emekli öğretmen Alibey Kudar tarafından kurulmuştur. Kazdağları’ nda halen geleneksel dokularını hiç bozmadan yaşantılarını devam ettiren Türkmen köylüleri, her sene Ağustos Ayı’nın son 15 günü Sarıkız Tepe’de geleneksel Sarıkız şenliklerinin yöresel kıyafet ve adetlerine uygun olarak yayla yaşantısında çadırlar kurarak, sarıkız Şenlikleri olarak kutlamaktadırlar.

    Afrodit’in güzel seçildiği, tarihte bilinen ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Ayazma’da halen her yıl Ağustos ayında bu gelenek devam ettirilip Kazdağı Güzeli seçilmektedir.

    Kazdağı; Şahindere Kanyonu, Ayazma, Sütüven Göletleri gibi doğal güzellikleri, taş evleri ile dikkat çeken köyleri, orman gözetleme kulelerinin yer aldığı manzara noktaları, şifalı suları, kaplıcaları, Sarıkız Şenlikleri ile dikkat çeken Sarıkız Tepesi gibi daha bir çok doğal ve kültürel zenginliklere sahiptir.


    Kazdağları’ nın Coğrafi Özellikleri


    Kazdağları, Anadolu yarım adasının kuzeybatısında yer alan, Biga yarım adasının en yüksek dağıdır. Ege Bölgesi ile Marmara Bölgesini birbirinden ayırır, Kazdağları Çanakkale ve Balıkesir sınırları içerisinde kalmaktadır. Edremit Körfezinin kuzeyini takiben, kuzey doğu-güney batı yönünde60 – 70km. uzunluğunda olan Kazdağları, batıda Dede Dağı, ortada Kazdağı, doğuda Eybek Dağı, kuzeydoğuda Gürgen, Kocakatran, Küçükkatran ve Susuz (Sakar dağı) dağlarından oluşur.

    Yer küre yaklaşık 4,5 milyar yaşındadır. Kazdağlarının bulunduğu yer, yaklaşık 200 – 300 milyon yıl önce sığ bir deniz iken killi kumtaşları, kireçtaşları burada çökelmiş, bunlara magmanın yeryüzüne çıkamadan soğuması ile oluşan granit ve benzeri magmatiklerle, yeryüzüne ulaşan volkanların getirdiği lavlarda eklenmiştir. Dünyayı etkileyen geniş jeolojik olaylar neticesinde bu karışım 10-20 km ‘ye ulaşan derinliklere gömülmüştür. Üzerindeki ağır yük ve yerkabuğunun içindeki yüksek ısı nedeniyle başkalaşıma uğramış, ilk özelliklerini yitirmelerine rağmen daha dayanıklı ve daha güzel görünümlü mermerleri, gnaysları ve amfibolit-şistleri oluşturmuşlar. Yine dünyayı etkileyen geniş jeolojik olaylar neticesinde üstündeki örtünün kalkmasıyla yeryüzüne ulaşmış. Yaklaşık 5 milyon yıl önce bu yapının bir kısmı çökerek sular altında kalmış ve Edremit Körfezini, bir kısmı da yükselerek Kazdağları’ nımeydana getirmiştir.

    Kazdağları bölgesinin hızla yükselmeye başlaması neticesinde, yamaçlarda dereler oluşmaya başlamıştır. Park sınırları içerisinde sayılamayacak kadar çok küçük dere, 30 yakın akarsu tespit edilmiştir. Bunların en önemlileri Zeytinli Çayı, Kızılkeçili Çayı, Güre çayı, Kuru dere, Manastır çayı, Ihlamur dere, İskele Deresi ve Şahin deresidir.

    Bu dereler Milli Park sınırları içerisinde doğmakta, kollar halinde beslenerek güneyden Edremit Körfezine dökülmektedir. Bu kolların en önemlileri Zeytinli Çayını besleyen Ayı Deresi, Alan Deresi, Çeyiz Deresi ve Kaklık Dere, Manastır Çayını besleyen Zığın Dere, Şahin Dereyi besleyen Bıçkı Dere ile Güre Çayını besleyen Pınarbaşı Deresi’ dir.

    Mermer, gnays, mikaşist, amfibolit gibi metamorfik kayaçlardan oluşan Kazdağı kütlesinin zirveler düzlüğü ile kıyı şeridi arasında kalan güney yamaçları dereler tarafından oldukça dar ve derin olarak yarılmışlardır. Manastır çayı ve Şahin deresi kendi adları ile anılan Manastır çayı kanyonunu ve ŞahindereKanyonunu oluşturmuşlardır.

    Homeros’ un İlyadasında bin pınarlı ida olarak adlandırılan Kazdağları’ nda sayısız pınarlar bulunmaktadır.

    Kazdağları’ nın en yüksek üç tepesi Kazdağı Milli park sınırları içerisinde bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Karataş Tepesi (1774 m) , Baba Tepe (1765 m) , Sarıkız Tepe (1726 m) dir.


    Kazdağları'nın Bitki Örtüsü


    Kazdağlarının Ege ve Marmara Bölgelerinin sınırlarını oluşturması nedeniyle iki farklı iklim etkisinde kalması, Avrupa – Sibirya, Akdeniz ve İran - Turan bitki bölgelerinin kesiştiği noktada bulunması nedeniyle bu bölgeleri temsil eden bitki türlerinin burada bulunması, Güney yamaçlarının deniz seviyesinden birden 1700 metrelere yükselmesi, bu alanların dereler ve çaylar tarafından derin vadiler şeklinde yarılmasıbiyo çeşitliliği artırmaktadır.

    Kazdağı milli parkında bilim adamlarınca bugüne kadar 101 familyaya ait 800 civarında bitki taksonu tespit edilmiştir. Bu türlerin 77 adedi yalnızca Türkiye’de bulunmaktadır. Bunların 29 tanesi de dünyada sadece Kazdağı milli parkında bulunan endemiklerdir.

    Kazdağlarının güney yamaçlarında denizden itibaren 200 metrelere kadar zeytin ağaçları, yaklaşık 800 metrelere kadar kızıl çamlar, yaklaşık 1500 metrelere kadar karaçam, Kazdağının endemiklerinden olan Kazdağı göknarı dağın kuzey yamaçlarında 1000 – 1400 metrelere kadar kayın ve karaçamlarla aynı yetişme ortamını paylaşmaktadır. Geniş yapraklı ağaçlardan Kayın, yaklaşık 600 – 1400 metreler arasında, Kestane yaklaşık 600 – 900 metreler arasında, Gürgen yaklaşık 350 -700 metreler arasında, Meşe yaklaşık 300 – 1000 metre arasında yayılım göstermektedirler. 1550 metreden sonra yastık formunda bitkiler görülmektedir. Endemik bitkilerin büyük bir kısmı buralarda bulunmaktadır.


    Kazdağları' nın Endemik Bitkileri




    Kazdağları'nda 32 tane endemik (Dünyada sadece Kazdağında bulunan) bitki türü olduğu literatürde bahsedilmektedir. Bunun 29 tanesinin Kazdağları Milli Parkında bulunduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır.


    Kazdağları'nın Hayvanları

    Kazdağı Milli Parkının güney yamaçlarının dereler ve çaylar tarafından derin vadiler şeklinde yarılması, zengin bitki topluluklarının varlığı hayvan çeşitliliğini sağlamıştır. Bu hayvanlar Karaca, Yaban Domuzu, Ayı, tavşan, sincap ve bir çok kuş türüdür.


    Gezi Güzergahları

    Kazdağları Milli Parkında gezi güzergahları Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından belirlenmiştir. Milli Parkın ve içerisindeki endemik bitkilerin korunması,yabanıl yaşamın zarar görmemesi için ziyaretçilerin, alan kılavuzu eşliğinde belirlenen güzergahlardagezmelerine izin verilmektedir.

    KAZDAĞI EFSANELERİ:

    Sarıkız Efsanesi

    Sarıkız, Çanakkale iline bağlı Ayvacığın bir köyünde ailesi ile yaşarken, küçük yaşta annesi vefat etti. Babası Sarıkıza “biliyorsun anneni çok severdim, burada çok hatırası var, anneni unutmam zor oluyor. Buradan göçelim der” ve Kazdağlarının eteğindeki Güre köyünün yakınlarındaki Kavurmacılar köyüne gelerek yerleşirler. Burada çobanlık yaparak geçimlerini temin ederler. Köyde çok sevilirler. Köyün yaşlıları, gençleri Sarıkızın babasına akıl danışırlar. Köylüler onun ermiş olduğunu düşünürler. Aradan yıllar geçer Sarıkız büyür güzel bir kız olur. Babası da yaşlanır. Aklında hep hacca gitme fikri vardır. Sarıkız babasının bu isteğini yerine getirmesi için onu teşvik eder. Babasına artık büyüdüğünü kendisine bakabileceğini, daha fazla yaşlanmadan hacca gitmesi gerektiğini söyler. Babası kızını komşusuna emanet eder, hacca gider. O zamanlar hacca gitmek şimdiki gibi değil, belki altı ay, belki de daha fazla, yaya gidiliyor.

    Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları, Sarıkıza talip olurlar. Sarıkız hiçbirine yüz vermez. Onlarda dedikodu yayarak Sarıkıza iftira ederler.

    Baba hacdan dönünce kimse yüzüne bakmaz, selamını almazlar. Sarıkızı teslim ettiği komşusuna bunun sebebini sorduğunda, Sarıkızın kötü yola düştüğünü söyler. Baba günlerce düşünür. Köyde yaşayabilmesi için namusunu temizlemesi gerekmektedir. Fakat çok sevdiği kızını öldürmeye kıyamaz. Yanına aldığı birkaç kazla, kızını, kazdağının zirvesine götürüp oraya bırakır. Oradayabani hayvanlara yem olacağını düşünür.

    Aradan yıllar geçer. Bayramiç tarafından gelen yolcuların dağda yollarını kaybettiklerinde, darda kaldıklarında kendilerine sarı bir kızın yol gösterdiğini, yardım ettiğini söylerler. Kazlarının olduğunu, hatta bunların bir gün Bayramiç ovasına inerek çiftçilerin mahsulüne zarar verdiğini, köylülerin bu durumu Sarıkıza söylemeleri üzerine, Sarıkızın eteğine doldurduğu taşları saçarak, bir avlu oluşturduğunu, kazlarında artık aşağılara inmediğini söylerler. Kaz avlusu diye anılan bu alanın duvar kalıntıları günümüzde bile gözükmektedir.

    Bu hikayeleri dinleyen baba, bunun Sarıkız olabileceğini düşünür. Dağın yolunu tutar, zirveye vardığında, duvarlarla çevrili kazların bulunduğu bir alanla karşılaşır. Kızını bugün Sarıkız tepe diye anılan yerde bulur. Sarıkız, babasını gördüğüne sevinir. Ona saygı gösterir, hürmet eder. Babası namaz kılmak için abdest almak ister. Sarıkız, abdest alması için babasının eline su döker. Babası suyun tuzlu olduğunu söyler. Sarıkız aceleden yanlışlıkla denizden aldığını söyler ve testisini vadilere doğru uzatır. Yeni doldurduğu suyu babasının eline döker. Babası buz gibi tatlı suyu tadınca kızının erdiğini anlar. O sırada siyah kara bir bulut gökyüzünü kaplar, Sarıkız kaybolur. Babası kızının erdiğine, sırrının açığa çıkması nedeniylede kaybolduğuna kanaat getirir. Kızına iftira edildiğini anlar ve köylülere beddua eder. Bugün Kavurmacılar köyünde yaşayan kimse kalmamış, muhtar, köy mührünü, yaşayan kimse kalmadığı için Kaymakamlığa teslim etmiş ve köyün adı kütükten silinmiştir. Sarıkızın babası üzüntü ile tepelerde dolaşırken bugün Baba tepe denilen yerde ölür. Yöre halkı Sarıkıza ve babasına dağın yassı taşlarını üst üste koyarak mezar yaparlar. Sarıkızın mezarının olduğu tepeye Sarıkız tepe, Babasının bulunduğu tepeye Baba tepe derler. Yöre halkı her yıl ağustos ayında Sarıkızı ve babasını anmak için buralara çıkarlar.


    Hasan Boğuldu Efsanesi

    Edremit pazarı, şimdi olduğu gibi yüzyıllar önce de Çarşamba günleri kurulurdu. Etraftaki köylüler ürünlerini pazara getirip satar, ihtiyaçlarını alarak köylerine dönerlerdi. Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı Hasan’ın babası ölmüş, anasının ve kendisinin karnını doyurabilmek için baba mesleği bahçıvanlığı devam ettirmekte idi. Yetiştirdiği sebze ve meyveleri, Edremit pazarına götürüp satıyor, ihtiyaçlarını alıp köyüne dönüyordu. O gün pazarın kalabalığı içerisinde bir kız görmüştü, çok güzel, alımlı bir kızdı,uzun süre gözleri ile onu takip etti. Giysilerinden obalı olduğu anlaşılıyordu, sırtında heybesi bir şeyler satmaya uğraşıyordu. Kızı gözden kaybetmişti fakat hayali gözünün önünde duruyordu, evlenme çağı da gelmişti. Güzel düşlere dalıp gitmişti. Birden, kendisine seslenildiğini fark etti, kafasını kaldırdığında güzel kızı karşısında görmüştü. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. Bu halini gören kız gülmeye başlamış, daha da güzelleşmişti. Hasan kendisinden istenilenlerin en iyilerini seçip verdi. Kıza kim olduğunu sordu. Adının Emine olduğunu ve Zeytinlinin üstündeki obalarda oturduklarını öğrendi. O da Hasanı fark etmişti. Her Çarşamba Emine peynirin ,sütün ,yoğurdun,balın en iyisini, Hasana getiriyor, Hasanda sebzenin en iyisini ona veriyordu. Pazardan, Zeytinliye kadar beraber dönüyorlar, Zeytinliden sonra Emine obaya varabilmek için üç sat daha yürüyordu.

    Emine ile Hasan birbirlerini sevmişler ve evlenmeye karar vermişlerdi. Hasanın annesi evine bir can yoldaşı geleceği için sevinmişti. Fakat Emine’ nin ailesi, obada hiç mi kendine uygun delikanlı bulamadığını, ovalının obada yaşayamayacağını söyleyerek karşı çıkmışlardı. Emine ısrar edince, Hasan’ın kırk okka ( altmış kilo ) tuzu sırtında obaya çıkarabilirse yiğitliğini göstereceğini ve herkesin onu damat olarak kabul edeceğini söylemişlerdi.

    Emine, Hasan’a durumu anlatır. Başka yapacak bir şey olmadığını anlayan Hasan, sevdiğine kavuşmak için tuz çuvalını sırtına alır ve yola düşerler. Bahçıvanlık yaptığı için Hasan bu tür bir yüke alışkın değildi. Beyoba’ ya vardıklarında yorulmaya başlamıştı. Şimdiki Sütüven şelalesine vardıklarında, yol dere içerisinden gidiyordu, taşların üzerinden atlayarak geçiyordu, yorulmuştu, tuz sırtını yakmaya başlamıştı, daha geldikleri kadar yol vardı. Gök büvete vardıklarında gücü tükenen Hasan, yere düşer. Emine, Hasanı yüreklendirmeye çalışarak gelecek iyi günleri anlatır, fakat Hasan kalkamaz. Emine’ ye buralardan kaçmayı, başka yerlerde yaşamayı teklif eder. Emine obasına söz vermiştir. Kendisinin bile rahatlıkla taşıdığı çuvalı taşıyamayan kişiyi obaya nasıl götürebilirdi. Hasanın yalvarmalarına aldırmaz, çuvalı omzuna alarak obanın yolunu tutar. Hasan “ senin obana varamıyorum, kendi köyüme de varamam, beni bırakma” diye yalvarır. Emine, Hasan’ın sesi kulaklarında çınlayarak yoluna devam eder. Obaya vardığında pişman olur. Geri dönmek ister. Fakat fırtına çıkar, şiddetli yağmur yağmaya başlar. Ailesi bu havada onu ormana bırakmaz, sabah olunca gitmesini söylerler.

    Emine sabahı zor eder, ilk ışıklarla, Gökbüvet’ e koşar fakat Hasan yoktur. Zeytinliye annesine, Edremit’e koşar, Hasanı kimseler görmemiştir. Hasan’ın sesi kulaklarında çınlayan Emine, mecnun gibi, dere boyunca onu arar durur.Günler sonra Gökbüvet’ te, Hasan’ın gömleğini ve ona verdiği çevreyi bulur. Sana kavuşmaya geliyorum Hasan’ım diyerek kendini Gökbüvetin başındaki çınara asar. O günden sonra Gökbüvetin adı Hasanboğuldu, Gökbüvete bakan çınara da Emine Çınarı denmektedir.



    Hazırlayan ve Sunan:Umut Can OĞUZ
    Not:Bu konu [Enexpert]''Enes'' arkadaşımızın isteği üzerine açılmıştır.
    Yararlanılan kaynak:Çanakkale Belediyesi Web Sayfası

  • Arkadaşlar ne demek görevimiz bu, siz isteyin yeterki biz en iyi şekilde isteklerinizi yerine getirmeye çalışırız ve çalışıyoruzda.
    Bu sorumluluk bilinciyle sitemizde herkesi mutlu etmeye ve sitemizi huzurlu bir ortam halinde tutmaya çalışıyoruz.


  • Arkadaşlar ne demek görevimiz bu, siz isteyin yeterki biz en iyi şekilde isteklerinizi yerine getirmeye çalışırız ve çalışıyoruzda.
    Bu sorumluluk bilinciyle sitemizde herkesi mutlu etmeye ve sitemizi huzurlu bir ortam halinde tutmaya çalışıyoruz.


    Yönetim çalışıyor :hfyeni (25): :D